29 Temmuz 2010 Perşembe

hava muhalefeti

Pardösüsünün yakalarını kaldırıp omuzlarını yukarı çekerek ve çantasını koltuğunun altına sıkıştırarak çıktı binadan. Saçak altlarına denk gelmeye çalışarak kıyıdan kıyıdan yürüdü ve ilk sağa saptı. Onun peşinden sokağa giren biri onu korkak ve çekingen adımlarla yürüdüğünü düşünürdü. Yağmurun altında kırılgan vücudunun üşüdüğünü ve belki de yakın bir zamanda hasta olabileceğini aklına getirirdi ve ona acırdı. Sokağın karşısından ona doğru yürüyen adam yüzündeki kızgın bakışı fark edebilirse belki de biraz uzaktan gider, yolunu değiştirmeyi bile düşünebilirdi. Normal bir zamanda bile olsa etrafına kızgın bakışlarla bakardı kaşlarının çatıklığı ya da o yüzündeki huzursuzluk sanki doğuştandı. Karşıdan yürüyen adam bu donuk bakışlı uyuz adamdan ilk anda nefret edebilirdi.

İçinde ise o anda dışardakine eş değer fırtınalar kopardı. Bazen özellikle de dostluk adına güzel bir haber almışsa, "işler tıkırında" -alles in Ordnung lafını her ne kadar sevmese de benimsemişti.- ise içinden akan ferah bir şeyler hissederdi. Ama yüzüne yansıtmazdı. Öte yandan planları hiç bir şekilde tutmadıysa ve sabah kalktığından beri akşam yatacağı anı iple çekiyorsa o zaman da her şey aşağı doğru hareketlenirdi, omuzlarının üstünde başka birini taşıyor gibi olurdu. Bunu da yüzüne yansıtmazdı. Hatta bu git-gel'ler gün içinde defalarca olabilirdi.

Artık o da şehrin havası gibi karaktersizleşmişti. Yağmuru, kükürtlü suyu, kaldırım taşları, duvarlarda kötü zamanlardan kalan mermi izleri, katedrali gibi şehrin bir parçası olma yolunda ilerliyordu. İçinde fırtınalar koparırken her şeyi bir anda, tek bir dokunuşla dindirebilirdi. Ya da o bunu böyle düşünerek kendini rahatlatmak istiyordu, "bütün ümidini buna bağlamıştı."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder