8 Eylül 2010 Çarşamba

başkalarının zamanı

Mum ışığının bir yanıp bir sönen alevi altında üç sayfa süren hesabının sonlarına geliyordu. Gözleri kanlanmıştı artık ve uykudan kapanıyordu ara ara. Ama bir türlü istenilen sonucu bulamıyordu. Zamanı kalmamıştı, eriyip gitmişti işte o aylar, haftalar, sonuç cümlesini söyleme zamanı gelmişti. Yorulmuş ve yıpranmıştı. Söyleyecek sözleri vardı ama hepsini ertelemişti. Fark etmeden yaz geçmiş ağaçlar yapraklarını dökmüş, çiçekler solmuş ve bütün bunlar olurken o masasından bir milimetre bile kımıldamamıştı. Şu an bulunduğu yerin ve zamanın çok ötesinde bir boyuta ait hissediyordu kendini. Sanki şu anda kağıtlara eğilmiş ölçüm yapmıyordu da benzer bir odada farklı bir zamanda hiç bilmediği bir aletin tuşlarına basan bir çocuğu izliyordu. Hareketlerini takip ediyordu sakince. Onun yüzündeki telaşı okuyordu ama sanki kendinden daha mutlu olduğunu düşünüyordu. Karşısındaki ışıklar saçan teknolojik alete bakarken sanki hayatında hiçbir sıkıntı yokmuşçasına gülümseyebiliyordu. Başka zamanlarda şu an olduğundan daha mutlu olunabileceğini umuyordu. Zaten hep başkalarının hayatları bize kolay ve anlaşılır gelmemiş miydi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder