17 Ağustos 2010 Salı

demirden maskeler.



"Hazan mevsiminin telaşlı yağmurlarını Ağustos ayından suratıma çarpmaya başladın. Oysa biz sıcak yaz gecelerinde serinlemek için karpuz yerdik verandamızda. Yaptıklarının hepsini beni müşkül durumda bırakmak üzere yapıyorsun sanki. Seninle konuşurken de gözlerini kaçırıyorsun masum bir çocukmuşçasına, sanki küçük olman seni bütün günahlarından arındıracakmış gibi. Sana mecburiyetten katlanıyorum ey şehir! Seni terk edemediğimden sana dönüyorum, çünkü benim sana, senin de bana muhtaç olduğunu biliyorum.

Kalırdım oysa şehr-i İstanbul'da. Tam bu vakit mis gibi deniz kokardı Üsküdar sahili. Geceyi delen bir kanun sesi ve bize kadeh kaldıran Kız Kulesi. Senin bana sunabildiğin yalnızca maskeler var. Şehrin her tarafına sakladığın maskeler. Mevsimlik maskeler. Günden güne insanların yüzlerini ve hislerini farklı şekillerde arkalarına sakladığı, nefes almayan, aldırmayan...*

Sen yaprakları ağaçlarından erken düşürmeye devam ettikçe, ben senin yakanı bırakmayacağım. Sonunda ya sen bana dönüşeceksin, ya da ben senin meydanlarına asılı demirden maskelerden birine..."

*: Yazılar burada okunamaz hale geliyor, üstü karalanmış çok fazla kelime olduğundan ancak seçebildiklerimi yazabildim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder