6 Şubat 2011 Pazar

bir makinenin doğumu.


"Binsekizyüzdoksanaltı yılının soğuk bir Aralık sabahıydı. Elinde deri çantasıyla gözlüklü bir adam evinin kapısını yavaşça kapattı ve parmak uçlarına basarak sessizce merdivenleri indi. Saat daha çok erkendi ve komşularını uyandırmak istemiyordu. Apartman kapısını da usulca kapattıktan sonra dün geceden beri yağan karın etkisiyle derin bir sessizliğe bürünmüş Augsburg sokaklarına adımını attı.

Gideceği fabrika yaklaşık yirmi dakikalık mesafedeydi. Haftalardır eve uğradığı yoktu, fabrikada yaşıyordu, uzun zamandır üzerinde çalıştığı tasarruflu enerji dönüşümü makinesinin her parçasını kendi elleriyle çizmişti ve hepsinin yapımını teker teker takip etmişti. En sonunda iki gün önce bütün parçalar bittiğinde arkadaşlarına ve kendisine iki gün süre vermişti. Böylelikle karısı ve çocuklarını görme fırsatını bulacaktı, ne de olsa uzun zamandır onları ihmal ediyordu.

Kağıt üstünde beş yıllık bir çalışmaydı bu ama o gençliğinden beri kafasında planlıyordu. Annesine ve babasına dokumacılık okulunu bırakıp mühendis olmaya karar verdiğini söylediği günü hatırladı. Babası başta biraz bozulmuştu, küçük oğlunun kendi işlerini devralacağının hayalini kurmuştu o hep. Ama oğlunun matematiğe olan yeteneğinin de farkındaydı, bu yüzden bu kararını açıkladığında onu çok fazla sorgulamadan Augsburg’a amcasının yanına yolladılar. Orada liseyi okuyacaktı ve oradan mühendislik okuluna geçecekti. Liseyi iyi bir dereceyle bitirince Münih’in yolunu tuttu. Bölgenin en iyi teknik okuluydu, o da, kendine yakışır bir şekilde o zamana kadar görülmüş en iyi dereceyle bitirdi okulu. Üniversitedeyken bir dönem hastalığından dolayı sınavlara girememişti. Böyle ufak tefek şeyleri önemsemezdi. Bu boşluğu enerji dönüşümlerine ve kendi planlarına ayırmıştı. Hatta hocasının fabrikasında çalışma fırsatı bile bulmuştu. O zamanlar da bir kız vardı… Durdu. Fabrikanın kapısına gelmişti. Geçmişi düşünmekten vazgeçti.

Kapıdaki nöbetçiye başıyla selam verdi. Uykulu adam şaşırmıştı patronunun işe bu kadar erken gelmesine. Üst kattaki odasına geçti. Şapkasını ve paltosunu askıya astı, masasına oturdu. Masasının üstündeki kağıtları karıştırdı. Aradığını buldu. Beş yıl öncesinden bir kağıt, krallık patent ofisinden damgalı. Kuyrukta uzun uzun beklemişti ve beklerken de Bay Otto’yu düşünmüştü. Acaba o da aynı noktada aynı heyecanı yaşamış mıydı? Onun bütün çalışmalarını okumuştu. Ürettiği makinenin geliştirilmesini de yakından takip etmişti ama yine üretilenden tatmin edici bir verim alındığını düşünmüyordu. Kendi bulgusu onu biraz da olsa tatmin edebilmişti.

Neyse şimdi işi geçmişi kurcalamak değildi. O gün edindiği patent kağıdını da yanına alıp atelyeye indi. Herkes onu bekliyordu. Üç ayak üzerine oturtulmuş eksantrikli bir makineydi bu. Motor giriş çıkışları en ince ayrıntısına kadar hesaplanmıştı. Yüksek devirler için tasarlanmıştı, ancak şimdilik tek devir yeterli olacaktı. İşaretini verdi ve mühendislerden biri ilk hareketi verecek kolu güçlükle çevirdi. Makine derin bir uykudan uyanır gibi hareket etti, bir başka deyişle canlandı. İçindeki yaylardan oluşan sistem kağıdın üzerine ilk çizimleri aktarmaya başladı. İlk devir tamamlandığında gözlüklü adam kağıdı eline alındı, çıkan sonucu beğenmedi. Üzerinde “Maschinen Fabrik Augsburg” yazan kağıtlardan bir tane daha aldı ve yeniden yerleştirdi. Bir tecrübe daha yapılması gerekiyordu. Aynı hareket tekrarlandı. Makine bu sefer daha canlı bir şekilde tamamladı hareketini. Bir tur daha attırdılar ve kağıdın üstüne sürekli aynı şekli çıkarmaya başladı. Basınç-hacim diyagramı çizilmiş oldu böylece. Yeni kağıda baktı gözlüğünü düzelterek. Gülümsedi. Üzerine tecrübenin saatini not etti: 9:28. Altına imzasını attı: Rudolf Diesel"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder